Hamsi Neye Bulanır? – Bir Lezzetin Sosyal Adaletle İmtihanı
“Hamsi neye bulanır?” diye sorduğumuzda çoğumuzun aklına mısır unu, tuz ve yağ gelir. Ama ya bu soruyu biraz farklı düşünsek? Belki de hamsi sadece una değil, içinde yaşadığımız toplumun dinamiklerine, rollere ve önyargılara da bulanıyordur. Bugün mutfağın o sıcak, samimi atmosferinde; biraz empati, biraz analiz ve bolca farkındalıkla hamsiyi yeniden ele alıyoruz.
Bir Kadının Gözünden: Hamsi Empatiye Bulanır
Karadenizli bir annenin mutfağını düşünün. Ocakta tencere kaynıyor, dışarıda rüzgâr uğulduyor, o ise elindeki hamsileri özenle temizliyor. “Hamsiyi çok bastırma, incinir,” diyor kızına. İşte bu cümlede hem yemek kültürünün hem de kadın duyarlılığının özeti gizli. Kadınlar, çoğu zaman hayatın her alanında olduğu gibi mutfakta da empatiyle hareket ediyor. Çünkü onlar bilir: hamsiyi nazikçe tutmazsan, tadı kaçar. Tıpkı ilişkiler gibi.
Toplumsal cinsiyet açısından baktığımızda, mutfak uzun yıllar “kadın işi” olarak görüldü. Oysa kadınlar mutfakta sadece yemek yapmadı; dayanışma kurdu, öğretti, aktardı. Hamsi, onların elinde sadece bir balık değil; bir direniş, bir kültür, bir kimlik haline geldi. Kadınlar hamsiyi mısır ununa değil, sabra ve sevgiye buladı.
Bir Erkeğin Gözünden: Hamsi Stratejiye Bulanır
Gelelim erkeklere. Erkekler, geleneksel olarak mutfağın “dış cephesinde” yer alsalar da, son yıllarda bu tablo değişiyor. Özellikle Karadenizli erkekler arasında hamsi kızartma ve buğulama konusunda ciddi bir rekabet var. Erkek için hamsi sadece bir yemek değil, teknik bir meydan okumadır. “Yağ sıcaklığı tam kaç derece olmalı?”, “Mısır ununun oranı yüzde kaç olursa çıtırlık mükemmel olur?” gibi sorular, onların analitik ruhunu gösterir.
Bu noktada mesele sadece yemek pişirmek değil, strateji kurmaktır. Hamsi neye bulanır sorusunun cevabı, erkekler için ölçü, oran ve mantıkla ilgilidir. Kadın duygusunu katar, erkek sistem kurar. Ancak ikisi birleştiğinde sofrada gerçek adalet doğar. Çünkü çeşitlilik sadece kimliklerde değil, pişirme tarzında da berekettir.
Toplumsal Cinsiyet, Mutfak ve Adalet
Bugün hâlâ birçok evde mutfak rolleri kadınlara yükleniyor. Oysa hamsinin bize öğrettiği şey şu: herkesin elinde farklı bir tat var. Kadınlar duygu ve sezgiyle, erkekler ise sistematik düşünceyle hamsiye hayat veriyor. Birinin dokunuşu olmadan diğeri eksik kalıyor. Gerçek sosyal adalet, tıpkı iyi bir hamsi kızartması gibi, dengeyle olur.
Bir düşünün: Hamsi, Karadeniz’in dalgaları arasında özgürce yüzerken, kimse onun “dişi mi, erkek mi” olduğuna bakmaz. Çünkü önemli olan onun dengeyi, ekosistemi ve sofrayı nasıl zenginleştirdiğidir. Biz insanlar da biraz hamsiden öğrenmeliyiz belki de — kim olduğumuzla değil, nasıl paylaştığımızla değer kazanıyoruz.
Çeşitliliğin Sofradaki Gücü
Çeşitlilik sadece toplumsal kimliklerde değil, mutfakta da önemlidir. Bir evde hamsi tava yapılır, diğerinde hamsi pilav. Biri bol mısır ununa bulanır, biri sade pişirilir. Ama hepsi aynı masada buluşur. İşte bu çeşitlilik, toplumsal barışın en sade hâlidir. Farklılıklar aynı tabakta buluştuğunda, kimse aç kalmaz.
Toplum da böyle olmalı: herkes kendi tarzında, ama ortak bir sofrada. Hamsi bize bunu anlatır. Onu nasıl pişirdiğimiz değil, nasıl paylaştığımız önemlidir. Çünkü adalet, eşit paydan değil, hakkaniyetli paylaşımın kendisinden doğar.
Sonuç: Hamsi Adaletle Bulanır
Sonuç olarak, hamsi aslında sadece mısır ununa değil; empatiye, stratejiye, dengeye ve adalete bulanır. Kadınların sezgisel yaklaşımıyla erkeklerin analitik yönü birleştiğinde, sofrada bir “eşitlik reçetesi” ortaya çıkar. Toplumsal cinsiyetin sınırlarını mutfakta yeniden tanımlayabiliriz — yeter ki herkes tencereye elini uzatsın.
Şimdi Söz Sizde!
Sizce hamsi gerçekten neye bulanır? Duyguya mı, stratejiye mi, yoksa ikisine birden mi? Mutfakta adaleti sağlamak mümkün mü? Yorumlarda buluşalım; belki de buğulama değil, birlikte düşünme zamanı gelmiştir.